Marcel PROUST (1871-1922)

Marcel PROUST (1871-1922) 10 Temmuz 1871'de Auteuil'de doğdu. Küçük yaşta astım hastalığına yakalandı ve on yaşında ilk astım krizini yaşadı. 1890'da Hukuk Fakültesi'ne ve Siyasal Bilgiler Okulu'na kaydoldu. Arkadaşlarıyla birlikte Le Banquet dergisini kurdu; burada edebiyat eleştirileri yayımladı. 1893'te, Swann'ın Bir Aşkı'nın "eskizi" olabilecek nitelikte bir metin yazdı. 1894'te Dreyfus olayında Dreyfus yanlıları arasında yer aldı. Kendini gittikçe artan siyasi tartışmaların içinde buldu. Prèvost, Clemenceau, Durkheim, Anatole France gibi entelektüellerle birlikte Zola’ya destek oldu. 1895'te felsefe lisansı diplomasını aldı. 1908'de Kayıp Zamanın İzinde isimli yapıtını yazmaya başladı. Bu yapıtının bazı ciltleriyle ödüller kazandı.

1914'te Guermantes Tarafı'nı Grasset'ye hazırlamaya başladı. 30 Kasım 1918'de Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde yayımlandı. 10 Aralık 1919'da bu kitap Goncourt ödülü aldı. 30 Nisan 1921'de Guermantes Tarafı II ile Sodom ve Gomorra yayımlandı. Aynı yıl Proust, Gallimard'a Sodom ve Gomorra II ile Sodom ve Gomorra III'ün elyazmalarını verdi. 1922'de Mahpus ile Albertine Kayıp (Sodom ve Gomorra III) daktiloya çekilmeye başlandı. Ekim 1922'de geçirdiği bronşit krizinin ardından zatürree oldu ve 18 Kasım 1922'de öldü.

Yapıtları:
Les plaisirs et les jours, 1896
Sur la lecture, 1906 (Okuma Üzerine, Nisan Yayınları, 1997) (Sésame için önsöz) (Bkz.Du Côté de chez Swann)
À la recherche du temps perdu (Kayıp Zamanın İzinde), 1913-1927
Du côté de chez Swann (Swann'ların Tarafı), 1913
À l'ombre des jeunes filles en fleur (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde), 1918
Le côté de Guermantes (Guermantes Tarafı), 1920
Sodome et Gomorrhe (Sodom ve Gomorra), 1922
La prisonnière (Mahpus), 1923
Albertine disparue (Albertine Kayıp), 1925
Le temps retrouvé (Yakalanan Zaman), 1927 Pastiches et mélanges, 1919
Contre Sainte-Beuve, 1954
Jean Santeuil (yarım kalmış), 1954


MARCEL PROUST (1871 – 1922)


10 Temmuz 1871’ de Paris’ te doğdu. 18 Kasım 1922’ de aynı kentte öldü. Babası ünlü bir doktor, annesi de Yahudi kökenli bir ailenin kızıydı. Proust dokuz yaşında nefes darlığına tutuldu. Geçirdiği şiddetli, krizler yüzünden kapalı odalarda yaşamak zorunda kaldı. Sağlığının bozuk olmasına karşın Condorcet Lisesi' ne girdiyse de dersleri düzenli bir biçimde izleyemedi. Ancak, olağanüstü zekâsı ve güçlü belleğiyle başarılı bir öğrenci oldu. Doğa bilgisi en sevdiği ve başarılı olduğu dersti. Bu alandaki tutkusunun yapıtlarına yansıdığını ileri süren eleştirmenler de çıkmıştır.

1889'da, liseyi bitirip gönüllü olarak orduya yazıldı. Sağlıksız bünyesi nedeniyle güç işlere, uzun yürüyüşlere katılamadı, ama stratejiyle yakından ilgilendi ve bu konu üstüne yaptığı araştırma ve çalışmalarla, ordu içinde dikkati çekti. Ordudan ayrıldıktan sonra bir meslek seçmek zorunda kaldı. O dönemde, burjuva çevrelerin de sanatçılık bir uğraş olarak görülmediği için, babası Proust' un edebiyatla ilgilenmesine karşı çıkıyor ve ciddi bir iş bulmasını istiyordu. Proust, Siyasal Bilgiler Okulu' nda Albert Sorel ile Leroy-Beaulieu' nün derslerini izledi. 1892' de edebiyat diploması aldı. Sorbonne Üniversitesi' nde derslerini izlediği Bergson' dan çok etkilendi. Le Banquet, La Revue Blanche gibi dergilerde yazılar yayımladı. Ailesi zengin olduğu için, Mazarine Kitaplığı' na gönüllü memur olarak girdi. Para almadan yaptığı bu iş dışında başka bir görevde çalışma gereği duymadı.

Proust, yavaş yavaş nefes darlığı hastalığından kurtulmasına olanak bulunmadığını anladı. İlaçlara ve doktorlara güvenini yitirdi. Babasının ölümünden sonra kavuştuğu servet, tüm yaşamı boyunca para sıkıntısı çekmeksizin rahat yaşamasını sağladı. Böylelikle, kendini tümüyle edebiyat çalışmalarına adadı. Bir dönem sürekli olarak devam ettiği, seçkin kişilerin toplandığı çevrelerle olan ilişkilerini en aza indirdi ve ses geçirmemesi için duvarlarını mantar levhalarla kaplattığı odasına kapanarak sürekli çalıştı. Ruskin' den çok etkilendi ve bu yazarın iki yapıtını La Bible d'Amiens ("Amiens İncili") ile Sesame et les lys ("Susam ve Leylaklar") adlanyla Fransızca' ya çevirdi. Bu çalışmalar sırasında, hem özlemini çektiği çalışma disiplinini, hem de sürekli biçimde aradığı kendine özgü anlatımı buldu. 1898-1899 yıllarında, Zola davasıyla Oreyfus olayında etkin bir rol oynadı. Dreyfus yandaşları arasında yer İdi. Fransa' yı bölünmenin eşiğine getiren bu olayda, bilinçli ve soğukkanlı bir tutumla, çeşitli siyasal partilerin tavırlarını ve yanılgılarını açık seçik saptamayı basardı.

1905' te, annesinin ölümü üzerine, iyice içine kapandı. Yapıtıyla uğraşarak avunuyordu. Ancak, sağlık durumunun elverişsizliği dilediği gibi çalışmasını engelliyordu. Çok kısa süren bir gezinti, bir ziyaret bile uzun süre hastalanmasına yol açıyordu.

1905-1910 arasında, dev yapıtı A la recherche du emps perdu dizisini (Kaybolan Zaman Peşinde) yazmaya girişti. Başvurduğu tüm yayınevleri isteğini geri çevirdiği için, bu dizinin ilk kitabı olan Du cote de bez Sıvanriı (Swann' ların Semtinden), basım giderlerini kendi karşılayarak yayımlattı. I. Dünya Savaşı, kitaplarının yayımını aksattıysa da Proust aralıksız olarak yazmayı sürdürdü. Bu yoğun çalışma ortamı içinde, bir yandan hastalığının eşsiz bir esin kaynağı olduğunu düşünüp seviniyordu, öte yandan da, bu hastalığın, gerçekleştirmek istediği tasarıları engelleyeceğini düşünerek bunalıyordu.

1919' da, A la recherche du temps perdu'nün ikinci kitabı A l'ombre des jeunes filles en fleurs'ün ("Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde") Goncourt ödülü' nü kazanması ona yeni bir güç verdi. Olağanüstü bir çalışmayla, yaşamının son yıllarında art arda dizinin başka romanlarını yayımladı. Le coti de Guermantes ("Guermantes'lann Semti"), Sodome et Gomorrhe ("Sodom ve Gomorra"). Bu yapıtların yanı sıra, ancak ölümünden sonra çıkacak olan romanları üstünde de aralıksız bir biçimde çalıştı. Bunların birçok bölümünü elden geçirip yeniden yazdı. Bu sırada yakalandığı bir bronşitten kurtulamayarak öldü.

Bir dönemin, bir toplumun tarihi niteliğini taşıyan A la recherche du temps perdu, hem belli bir çevreyi ele alan genel bir gözlem, hem de bir benliğin ruhsal derinliklerine inen, bireyi geniş kapsamlı bir biçimde tanıtan bir incelemedir. Çarpıcı özgünlüğünü de, büyük ölçüde bu iki boyutlu yapısına borçludur. Çünkü Proust' un bu büyük yapıtı,dünyanın, insanın çevresinde biçimlendiği ölçüde "içinde"de oluştuğunu gösterir. Tüm yaratıklarsa değerlerini insandan alırlar. Kayıtsızlıkla yok olurlar, sevgi ve kıskançlıkla yücelirler.

Proust' un yapıtında ele aldığı aşk, kıskançlık, ölüm, zaman ve bellek gibi ana temalar, birbirleriyle iç içe işlenir. Proust böylece kendine özgü yasaları olan bir evren yaratır. Onun yaratım yönteminin anlaşılabilmesi için aradan bir süre geçmesi ve yapıtlarının yaygınlaşması gerekmiştir. İlk yaklaşımda anlaşılması güç gibi görülen bu karmaşık yöntem, her şeyden önce doğanın ve insanların derinliklerine inebilmek için harcanmış acı ve sıkıntı dolu bir çabaya dayanır. "Bilinmeyen"i zorlamaya özen gösteren Proust, yapıtının temel kurallarını bu yoldan belirler: Hareket kuralı, evrim kuralı ve bilinçaltı kuralı. Yaratımını engelleyecek tüm kısıtlamaları aşan Proust' un keskin gözlemciliği kişisel izlenimlerine dayanan çözümlemelerine büyük bir güvenilirlik kazandırır. Romanları böylelikle, kendi deyimiyle, "gerçeği" yansıtır. Çünkü, insanın öz benliğinin içeriğinden daha gerçek bir şey yoktur. Bu derinlemesine araştırma yöntemi^ Bergson' un sezgi kavramıyla aynı türdendir. Bergson' un sezgi anlayışında da söz konusu olan, kendine dönerek düşünceyi yaratan bir içgüdüdür. Proust' un roman dünyasında, burjuvalar ve soylular anlatılır. Bu çerçevede halkın temsilcileriyse yalnızca hizmetçiler ve uşaklardır. Ne var ki, iç dünyasının zenginliklerini aktarmayı amaçlayan Proust, bireyin "ışıltılı" olmasıyla anlam kazanacağına inanır. Usta bir romancı olarak, yapıtlarında yarattığı kahramanları tüm öteki davranışlarıyla olduğu kadar, dilleriyle de belirgin bir biçimde çizer. Benliğin, sürekli değişen bir özelliği olduğunu bilir, yapıtlarına evrimsel bir psikoloji egemendir. Ona göre, yalnız geçmiş insanın elindedir. Bellek, geçmişi canlandırmaya yarayan bir araçtır. Bu temel yaklaşım ilkesiyle, örneğin, çay bardağına daldırdığı kurabiyenin damağında bıraktığı tat aracılığıyla tüm bir evrene egemen olmayı başarır: Yetişkinlik döneminde bir kurabiyeyi içtiği çaya daldırır ve yer. Ağzındaki tat, çok iyi bildiği, ama ne olduğunu hemen tanımlayamadığı bir tatdır. Bunun ne olabileceğini araştırması için tek kaynak da belleğidir. Küçük bir çabadan sonra, gözlerinde bütün bir geçmiş canlanır. Bu yitirilmiş, unutulmuş bir geçmiştir. Çünkü yıllar sonra bulduğu, çocukluğunda teyzesinin yedirdiği kurabiyelerin damağındaki tadıdır. Bu buluşla, çocukluğundan bu yana geçen yaşamını görebilmek çok kolaylaşır.

İnsanların duygusal dalgalanmalarını irdeleyen Proust, ruhsal yapının özelliklerini sezgileriyle yakalamış ve bunları usta bir anlatımla aktararak 19. yy romanına yeni boyutlar kazandırmıştır. Proust' un uzun tümcelerindeki mantıksal yapının ilk okunuşta kolayca kavranamamasının nedeni, ele aldığı konulardır: Ruhsal yaşam, özellikle derinliklerine inince çok karmaşıktır ve insan zekâsı bu dünyaya dolambaçlı ve karanlık yollardan geçerek girebilir. Başka bir deyişle, duygusal yaşamın kendine özgü yasaları vardır ve bu yasalar zekânınkilerden çok ayrıdır. Proust, günümüz düşünürleriyle aynı sonuçları çıkarır: Bilinç, karanlık bilinçaltının aydınlatılabilmiş küçücük bir noktasıdır. Geçmiş zamanın romancısı Proust, yaşamı boyunca, bozuk sağlığı nedeniyle çok sıkıntı ve acı çekmesine karşın, çoğu kimseyi şaşırtan bir mutluluğu edebiyat aracılığıyla yakalamıştır. İnsan ruhunun derinliklerini tanımasına ve tanıtmasına olanak veren sanat etkinlikleri onun yaşama sevincini sürekli biçimde beslemiştir.

KAYNAKLAR:
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi. G. Cattaui, Marcel Proust, 1959;
L. Daudet, Autour de soixante lettres de Marcel Proust, 1929;
F. Mauriac, Du cote de chez Proust, 1947;
A.Maurois, Le monde de Marcel Proust, 1961;
L. Pierre-Quint, Marcel Proust, sa vie, son oeuvre, 1936.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder