7 Mart 2013 Perşembe

Adorno / Minima Moralia - Bütün küçük çiçekler


Bütün küçük çiçekler (1) — Anılar, kimsenin bizden alamayacağı tek mülkümüzdür - büyük olasılıkla Jean Paul'un (2) söylediği bu söz, iktidarsız öznenin duygusal avunular haznesinde önemli bir yer tutar: Tevekkülle iç dünyasına çekilen özne, vazgeçtiği tatmini orada bulduğuna inanmak istemektedir. Kendi arşivlerini kurarken kendi deneyimine de bir mülk olarak el koyuyor ve böylece onu tümüyle kendine dışsal kılıyordur. Geçmiş iç yaşam bir mobilyaya dönüşür böylece - tıpkı, tersinden alırsak, her Biedermeier parçasının da tahtaya dönüştürülmüş anı olması gibi. Ruhun anılar ve ilginçlikler koleksiyonunu doldurduğu iç mekânın her tarafı dökülmektedir. Anılar çekmecelerde saklanamaz; geçmiş, çözülmez bir biçimde şimdiye bağlanmıştır onlarda. Hiç kimse, onlara Jean Paul'un taşkın cümlelerinde övüldüğü gibi özgür ve istençli bir çabayla ulaşamaz. Tam da denetlenebilir hale gelip nesnelleştiklerinde, tam da öznenin onlardan tümüyle emin olduğu anda, güneşin vurduğu ince duvar kâğıtları gibi solar anılar. Öte yandan, unutuşun sığınağında güçlerini korudukları zaman da yaşayan her şey gibi ölüm tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Proust ve Bergson'a göre, şimdiki an, dolaysızca burada olan, ancak belleğin dolayımıyla kurulur. Kurtarıcı olduğu kadar cehennemi bir yönü de vardır bu sezişin. Yalıtılmış varoluşunun ölümcül sabitliğinden istençsiz anımsamayla koparılmamış hiçbir deneyim nasıl gerçek değilse, hiçbir anı da onu saklayanın geleceğinden hiç etkilenmeyen yüzde yüz güvenceli bir bağımsız varoluşa sahip değildir. Geçmişte yaşanmış olan hiçbir şey, sırf hayalgücüne tercüme edilmiş olduğu için, empirik şimdinin lanetinden muaf olamaz. Daha sonraki deneyimler, kişinin en mutlu anısını bile koparıp alabilir ondan. Sevmiş olup da sevgisine ihanet eden, geçmişin sadece imgesine değil kendisine de zarar verir. Uyanırken yapılan sabırsız bir hareket, şaşkın bir ses tonu, hazzın içine karışmış belli belirsiz bir ikiyüzlülük, karşı konulmaz bir biçimde anıya müdahale eder ve daha önceki yakınlığı bile şimdinin mesafesine dönüştürür. Umutsuzlukta hep bir dönüşsüzlük vurgusu bulunur; ama durum düzelemeyecek olduğu için değildir bu, çürüyüş geçmişi de kendi girdabına çektiği içindir. Öyleyse geçmişi şimdinin çamurlu akıntısının dışında tutmaya çalışmak da aptalca bir duygusallık olur. Geçmişin tek umudu, yıkıma savunmasızca maruz kaldıktan sonra, onun içinden farklı bir şey olarak çıkma olasılığıdır. Ama umutsuz ölen kişi bütün ömrünü boşuna yaşamıştır.


1. Schubert'in Die Schöne Müllerin dizisindeki Trockne Blumen (1823) şarkısına gönderme. Ihr Blümlein aile, die sie mir gab (Bana verdiği bütün küçük çiçekler) sözleriyle başlayan şarkının teması, çiçeklerin ve temsil ettikleri duygunun solmasıdır.
2. Jean Paul [Richter] (1763-1825): Alman romancısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder