Ne cherchez plus mon coeur. (1) - Her sosyal daveti onarılmış yaşam
için bir "açıl susam" çağrısı olarak alan ve Balzac'ın saplantısının
mirasçısı olan Proust'un bize refakat ettiği labirentlerde her türlü ihtişamın
karanlık sırları dedikoduyla açığa çıkar ve sonunda onun fazla yakın ve özlemli
bakışları altında tüm parıltısını yitirip çatlar. Ama bu placet-fütile [beyhude dilek,
beyhude yakarış], tarihin mahkûm ettiği ve gereksizliğini her burjuvanın basit
bir hesapla ortaya koyabileceği bir sınıfa gösterilen bu ilgi, müsrifler
üzerinde israf edilen bu saçmasapan enerji, önemli sayılan şeylere yönelen
berrak ve sağduyulu bakışınkinden çok daha ciddi sonuçlar alır. Proust'un kendi
toplumunun portresini yaparken içinde çalıştığı çöküş çerçevesi, aslında güçlü
bir toplumsal eğilimin ifadesidir. Charlus'de, Saint-Loup'da ve Swann'da kendi
çöküşüyle karşılaşan şey, son şairin adını bile bilmeyen bir sonraki kuşakta
hiç olmayan şeydir. Yozlaşmanın egzantrik psikolojisi, kitle toplumunun negatif
antropolojisini de ortaya çıkarır: Proust, bütün aşkların başına çöreklenmek
üzere olan belanın alerjik bir betimlemesini vermiştir. Burjuva çağı boyunca
aşkın kısmen karşı durabildiği mübadele ilişkisi onu tümüyle içeriyordur artık;
son dolaysızlık da her sözleşmiş çiftin bütün öbür çiftlerle kendi arasına
koyduğu mesafeye kurban düşmektedir. Egonun kendine verdiği değer aşkı soğutur.
Sadece sevmek bile daha çok sevmek gibi görünür bu durumda ve daha çok seven kişi
de hatalı duruma düşmüş olur. Metresin kuşkulanmasına yol açar bu; sevenin
nesnesiz kalan duyguları da aşırı sahiplenici bir zalimliğe ve kendi kendini
tahrip eden kuruntulara saparak zehirlenir. "Sevilenle ilişki," der
Proust Le Temps retrouv’de, "kadının iffetiyle ya da uyandırdığı aşkın
şehvani niteliğiyle hiç ilgisi olmayan nedenlerle de platonik kalabilir. Âşık,
aşkının aşırılığından ötürü, kavuşma anını yeterince serinkanlı ve kayıtsız bir
tavırla bekleyemiyordur belki de. Durmadan ona yaklaşmaya çabalıyor, sürekli
mektup yazıyor, her yerde ona rastlamaya çalışıyordur; ama kadın onu reddedince
o da umutsuzluğa kapılır. Bu noktadan sonra artık şunun çok iyi farkındadır
kadın: Sadece dostluk ya da yan yana bulunma imkânı sunmakla bile her türlü
umudu biryana bırakmış olan adama öyle büyük bir mutluluk ihsan etmiş olacaktır
ki, artık ona başka bir şey sunma zahmetine girmesi de gerekmeyecektir; bu
yüzden, aşığı artık onu görmemeye katlanamaz olduğu ve ne pahasına olursa olsun
savaşa son vermek istediği bir duruma gelene kadar rahatça bekleyebileceğini de
biliyordur kadın: Dayatacağı barış anlaşmasının ilk koşulu, ilişkilerinin
platonik düzlemde kalmasıdır... Bunların hepsini içgüdüleriyle sezmiştir kadın;
âşık, arzusunu gizlemeyi daha en baştan beri beceremediği için, o da kendini
aşığına vermeme lüksünü rahatça kaldırabileceğini pek iyi biliyordur.
"Ürkek ve deneyimsiz Morel, kudretli aşığından daha güçlüdür. Sadece
kendini vermeyi reddetmekle bile hep daha üstün konumda kalıyordu ve onu
reddedebilmesi için de sevildiğini bilmesi belki de yeterliydi." Balzac'ın
Duchesse de Langeais'inin kişisel motifi evrenselleşmiştir. (2) Her
Pazar akşamı New York'a dönen binlerce otomobilin her birinin kalitesi, içinde
oturan kızın çekiciliğine denktir. -Toplumun nesnel çözülüşü, erotik dürtünün
zayıflamasında da öznel ifadesini bulur: Kendini sürdüren monad'ları artık
birbirine bağlayamamaktadır bu dürtü, sanki insanlık da fizikçilerin patlayan
evren teorisini taklit ediyordur. Sevilenin buz gibi kayıtsızlığı -ki çoktandır
kitle kültürünün adı konulmuş kurumlarından biridir- karşılığını aşığın
"doymak bilmez arzusunda" bulur. Casanova bir kadını önyargısız
olarak nitelediğinde, herhangi bir dinsel âdetin onu kendini teslim etmekten
alıkoymadığını kast ediyordu; bugünse önyargısız kadın, artık aşka inanmayan ve
karşılığında daha çok alacağından emin olmaksızın herhangi bir ilişkiye gözü
bağlı duygusal yatınmlar yapmayan kadın anlamına gelmektedir. Bütün bu hayhuyu
başlattığı varsayılan cinsellik de eskiden yoksunluğun işgal ettiği alana
girerek tıpkı onun gibi sanrıya dönüşmüştür. Yaşama düzenleri artık kendinin
bilincinde olan hazza izin vermediği ve onun yerine fizyolojik işlevleri
geçirdiği için, ketlenmemiş cinselliğin kendisi de cinsellikten arınmaktadır.
Hayır, aslında kendilerinden geçmek istemiyorlar artık; tek istedikleri, zaten
gereksiz bir gider olarak gördükleri bir harcamanın karşılığını almak.
1. "Artık aramayın, kalbimi": Baudelaire'in "Causerie" ("Konuşma") şiirinden.2. Duchesse de Langeais, Balzac'ın aynı adı taşıyan romanının kadın kahramanı; işvelilik, Langeais'de soğuklukla birleşmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder