Odette için requiem.(1) — Kıta Avrupasındaki üst sınıfların
Anglomanisi, kendilerine yeterli olmaları amaçlanan birtakım feodal
uygulamaların adada törenselleştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Kültür
orada nesnel zihnin ayrı bir alanı olarak, sanat ve felsefe heveskârlığı olarak
değil, empirik varoluşun bir biçimi olarak sürdürülür. Yüksek yaşam, aynı
zamanda güzel yaşam da olmaya özenir. Katılanlara ideolojik bir haz payı
sağlar. Yaşamın biçimselleşmesi kurallara bağlı kalmayı gerektiren bir göreve
dönüştüğü, bir üslubun yapay olarak sürdürülmesini, doğru davranışla
bağımsızlık arasında hassas bir dengenin korunmasını zorunlu kıldığı için
varoluşun kendisi de anlamla yüklüymüş gibi görünüyor ve böylece toplumsal
olarak gereksiz bir grubun huzursuz vicdanını rahatlatıyordur. İnsanın hep
kendi mevki ve durumuna en uygun sözleri söyleme ve en uygun jestleri yapma
yükümlülüğü bir ahlaki çabayı da zorunlu kılar. Kendi kişisel eğilimlerine
kapılmasının zorlaştırılması, ataerkil bir noblesse
oblige'in [soylu doğmuş olmanın
getirdiği yükümlülükler] gerektirdiği gibi yaşıyor olma duygusunu verir insana.
Aynı zamanda kültürün nesnel tezahürlerden dolaysız yaşam alanına kaydırılması
da kişinin dolaysızlığının çözümleyici akıl tarafından sarsılma tehlikesini
ortadan kaldırır. Gururlu özgüvene yakışmayan bir zevksizlik olarak burun
kıvrılır akla - ama Doğu Prusyalı bir Junker'in yüz kızartıcı kabalığıyla
değil, görünüşte aydınca bir ölçüt adına, günlük yaşamın estetikleştirilmesi
adına yapılır bu. Böylece yaratılan pohpohlayıcı yanılsama, kendisinin üstyapı/altyapı
veya kültür/madde bölünmesinden münezzeh olduğunu söylüyordur insana. Yine de
bütün aristokratik bezemelerine karşın törenselliğin vardığı ve varacağı nokta,
kendi içinde anlamı olmayan bir performansı anlam olarak hipostazlaştıran ve
zihni de zaten orada olan şeyin kopyası durumuna düşüren o geç burjuva
tavrıdır. Bağlı kalınan norm bir kurmacadır; toplumsal önkoşulları da tıpkı
örnek aldığı saray seremonisi gibi çoktan silinmiştir yeryüzünden.
Kabullenilmesinin nedeniyse herhangi bir nesnel ahlaki bağlayıcılık değil,
gayri meşru bir çıkar düzeninin meşrulaştırılmasına hizmet etmesidir. Nitekim
Proust, kendisi de kapılmaya pek yatkın olan adamın o şaşmaz sezgisiyle,
Anglomaniye ve kuralcı yaşam tarzının yüceltilmesine daha çok aristokratlarda değil
de yükselmek isteyenler arasında rastlandığını saptamıştı: Züppeden hacıağaya
giden yol bir adımlıktır. Bu, snobizm ile art
nouveau arasmdaki ilişkiyi de
açıklar: mübadeleyle tanımlanan bir sınıfın kendini mübadeleden arınmış bir
sebze güzelliği imgesine adama çabasıdır art
nouveau. Bu benlik şöleninin yaşamı hiç zenginleştirmediğinin kanıtı da
kokteyl partilerinin sıkıcılığı, kır evlerindeki hafta sonu davetlerinin
bunaltıcılığı ve bütün bu toplumsal alışveriş alanının simgesi olarak golf
oyununun yavanlığıdır. Hiç kimseye gerçek bir haz vermeyen imtiyazlardır
bunlar; tek işlevleri, hiçbir haz imkânı içermeyen bu sevinçsiz bütünün parçası
olduklarını imtiyazlıların kendilerinden gizlemektir. Güzel yaşam, en son
evresinde, düpedüz gösterişe, sadece seçkin olmaya indirgenmiştir -ki Veblen'e
göre başından beri böyleydi- ve parkın sunduğu tek tatmin de dışarda kalanların
burunlarını dayadıkları parmaklıklardır. Şimdi zaten karşı durulmaz biçimde
demokratlaştırılan üst sınıfların kabahatlerinde, toplumu çoktandır tanımlayan
şey bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor: Yaşam, kendi yokluğunun ideolojisine
dönüşmüştür.
1. Proust'un romanında, Swann'ın karısı olan kibar fahişe.
Bu makalenin son iki cümlesini anlayamadım.
YanıtlaSil